28 Eylül 2014 Pazar

Devam O Zaman

Ara vermek yazılara, yada başlayamamak, iten kuvvet eksik olunca. Kendin için olduğunu unuttuğunda görev addetmek mi acaba,  e sorumluluk bir eksik olsun diye kaçmak mı zevkle başladığına, olumsuzluklardan sıyrılmak isterken, bir tane eklemek korkusu mu yoksa. Bilmek mümkün yada değil, mesele gerçekten istemek, arada hadi dediğinde şu ilham onu tekmelememek. ;)

Devam o zaman.

28 Ocak 2012 Cumartesi

Sıkılmış

Kar gözünü açtırmıyor insanın. Soğuk ısırıyor açıkta kalan tenimizde nereyi bulursa. Telaş işe gitmek, dersaneye yetişmek belki düşünülmeden verilen bir sözü yerine getirmek. Bekliyoruz ayaklar yerlerdeki buzlarla savaş halinde. Gözalabildiğine beyazlık arasında kirletilmiş görünen karlar üstünde bir kuş, umursamaz tavrından ilk aklıma gelen üşümüş olabileceğiydi, haberlerde görmüştüm bir güvercin havuzun kenarında donmak üzereyken insanlar fark etmişler. O kurtulmuştu, bende bu kuşa bir şans verebilirdim. Tabi önce resmetme kararıyla telefonuma sarıldïm, herseyi belgelemezsek olmaz dimi ama.
Aldırışsız poz verdi adeta. Hafif hareketlerle konumunu bir kaç santim degistirdi. Anlasïlan üşümek değildi derdi. Sıkılmış insanları izlemeye karar vermişti. Otobüs yanastığında durağa hissettiğim acıma değildi artık o kuşa. Kıskançlıktı hatta. İçimdeki kartopu fırlatma isteğini bastırdım, hergünüme döndüm.

14 Ocak 2012 Cumartesi

TUTSAK .....Bir Resim Bir Hikaye........


                                                                  TUTSAK

Birinci bölüm ..NAK...

             Damlalar azaltırken gücümü, zayıflığımdan istifade eden eski uşaklarım üşüşüyor amansız inen karanlıkla, acılarıma içimde biriken kin ve öfkeyle dayanmak kolaylaşıyor sayelerinde, şimdi kızmalı mı gün geldiğinde ödüllendirmeli mi bu sefil yaratıkları.
             Çok değil, dünyevi varlıklara uzun gelsede iki yüzyıl olmadı, kelepçeler büyülere rağmen eskisede asırlar içindeki yaşamımda nedir ki. Kim derdi nefes alanlara tutsak bir “Nak” evet yarı şeytan yarı melek ben, cennette koruyucu, cehennemde zebanilere hükmeden, güzelliği gözleri kör eden, gücü eşsiz,sözü benzersiz, yüce naklar arasında bile kıskançlıkla süzülen, esaret zincirleri ile bağlı, yaşam döngüsünden gayrı derdi olmayan bir parazit gibi beklemeye mahkum ben! 
             Öfkem benliğimi kemiren kurtlar gibi, sakinleşmeli aklımı geçmişe değil geleceğe yoğunlaştırmalıyım. Nasıl düştüm unutmalıyım ta ki serbest kalacağım güne değin. Defalarca verdiğim sözler, ettiğim yeminler, kurbanlarımın fırtınaları korunak sayacakları gün için,  
“yine derinlerdesiniz efendim, çıkmaya zorlandığınız”
            Kanla yıkanmış küflü yerlere saç demeye bin şahit isteyen tüylerinin değmesine aldırmadan eğilen fanatiğimdi gelen.
“Sen! Yine geldin, aldığın cezalar dan sonra yakınımdan geçmezsin sanıyordum“ 
            Gözlerime bakmıyor mu bakamıyor mu, korkanlar vardı demek ki halen bu esir naktan. 
“Efendimiz temizlenmek ister diye düşündüm, tabi dokunmadan nacizane bedeninize“
            Son zamanlarda başımı dik tutabilmem birazda bu sefil sayesinde olmuştu, yemek ve dışkı artıklarını fırlatma cüretini gösteren kısa ömürlerine güvenen asalaklar işkencecilerimden fazla zarar vermişken, aralarında kendine Stam adını veren geldi, ellerinin pisliğiyle uyumsuz, nerden bulduğu belirsiz  olsada tertemiz görünen vede kokan bezlerle haykırışlarıma rağmen temizledi beni, korkusu gözlerinden okunur yaşlarını tutamaz elleri titrerken özür dileye dileye yaptı. “Tanrılar böyle görünmemeli”diyordu. 
“Yaraların iyileştimi, son yediğin kırbaçlar kırmızı çizgiler halinde üstündeki çaputtan bile belli”
           Esir bir nak a yardım etmiş bu zavallıya vurulan kırbaçları görmesem de her haykırışına bir denk gelse ki baygınlığında yediklerini sayamamıştım tabii nasıl ayaktaydı şaşırıyordum .
“Bir gün efendim bir gün kırbacın zehirli ucundaki değişecek, şimdi izninizle görevimi yerine getirmek isterim“
           Başımla mağrur bir onay verdim, krallar görse kıskanır prenslere ders niteliğinde gösterirlerdi eminim. Gırtlağımdan çıkan sesin kahkaha olması haykırışlarıma rağmen geri çekilmeyen Stam’ı sıçratmasıyla dahada güçlenmesi istemsiz misafirlerin kaçışmasına sebep olmuştu. Değil kahkaha, tebessümümü gören var mıydı bu zamana kadar acaba .
“Bana iyi geliyorsun Stam  hatta fazla iyi“
“Efendim bakın!“
“Bakılacak ne olabilir ki bu çöplükte dikkatime değer Stam, yüzümdeki ifademi bozma acısada uzuvları memnun yıllar sonra hatırlamakta gülmeyi bu çehre.”
“Efendim lütfen!”
           Gözleri yuvalarından fırlayacakmışcasına sabit duramayan titrek bir hasta gibi ısrar edince, hafif hafif yükselen dumanı farkettim, geldiği yerler bileklerim, onları tutan kelepçelerim, esaret bileziklerimdi, gülüşüm yayıldı iyiden, gözlerim ıslansada sevinçten.
“Bezlerinin işi bitti Stam , kendini hazırla, kırbaç tutma zamanı!..“

İkinci bölüm ...İNTİKAM...

          Tahminimden uzun sürsede haberi çabuk yayılmış olacak ki umutsuz göçlerine başlamışlardı işkencecilerim, her anlarında güvendikleri ebedi esaretimin bittiğine inanmaları güç gelmiştir eminim. 
          Stam delirmişcesine bulabildiklerini avlıyordu, leşlerini önüme getirip şimdiye kadar onu horgören ırkdaşlarına gövde gösterisi yapıyordu sanırım. Çeşitli ritüeller bile yaratmıştı kendince, seyredilen ben seyirci olmuştum, korkaklar Stam’a katılıp kendilerini bana göstermek için ön saflarda yer tutmaya çalışırken, umulmadık bir biçimde liderlik yakışmıştı Stam’a , hakkında planlar kurmak çok da zor gelmiyordu , önce ırkının özelliklerini taşıyan yılanvari pulları ve zayıf tüylerinden kurtulması gerekiyordu, görünen o ki ilk eğlencem Stam olacaktı.
          Haykırışlara karışan inlemeler yeni avları ile Stam’ın geldiğine işaretti. Bu günüde boş geçmemişti. Meşaleler karanlığı aydınlatırken kanımın kızıllığı göz aldı bu renksiz yerde. İlgim çabuk sönsede kurbanlara getirileni gördüğümde zayıflayan kelepçeleri zorladım acıyla. Nasıl yakalayabilmişlerdi, oydu, tüm güzelliği ve ihtişamıyla sevgili Adones. Aşkım!
           Başı dik, gözleri keskin bıçaklar gibi, engelleyemediği gözyaşları kirli yüzünde izler bırakmış, küçük ama fazla görünen yaralarına, dört bir tarafından bağlı zincirlere rağmen bükülemez görünen Adones. Kanadının biri ağır yara almış olacak ki sürünüyordu yanında, istemsiz hareketleri dışında tepkisiz.  
          Stam şanslıydı son avı olması içten bile değilken en görkemlisini başarmıştı. Tamamen görüş alanıma girdiklerinde dikkati dağılan gardiyanlarından biri fazla yaklaşınca bana bakmakla yaptığı hatayı anında kolu omzundan koparılarak ödedi.                                 Adones her zaman hızlı olmuştu. Ve acımasız. Ne ben ilgilendim yaratıkla çığlık çığlığa feryatları mağarada yankı yaparken, ne de Adones ilgilendi  gözlerimiz birbirine kitlendiğinde. 
“Hoşgeldin sevgili leydim!”
          Tıslamayı andıran bir ses zayıf kulakların duyamayacağı kadar kısık konuştu .  
“Hiç değişmemişsin Kernak”
           Kırık kanadına bağlı zinciri çekmelerini işaret eden Stam’ı göz ucuyla görmemle  Adones’in acısının hiçte az olmadığını gösteren çığlığı hemen hemen aynı anda duyuldu. 
“Efendinin önünde eğil dişi!” 
           Eski sevgilim için üzülmem Stam’a kızmam gerekliydi belki, tabi burda olmamın nedenlerini de unutmalıydım bu durumda. Hitap hoşuma gitmişti aslında, dişi sadece cinsiyetiyle tanımlanan  bir tutsak. Aynı zamanda kandırılmamda ki etkin rolünüde hatırlatan. 
“Teşekkürler Stam! Eğilmesede olur, yeteri kadar düşmüş görünüyor, bundan fazlasını talep etmek zalimce olur, her ne kadar kelime anlamı karşımızda dursada biz bize yakıştığı gibi davranalım, götürün boş mağaralardan birine zincirleyin, iyileşene kadar onu tutacaktır, bileklerimi özgür bıraktıkları zaman kelepçeler şık duracaklardır kendilerinde leydimin. Hediyem olsun bileziklerim”
           İlk defa korkusunu belli etmişti, durumun ağırlığına rağmen cesur duruşunu bozmamıştı, umuda bile ihtiyacı yoktu, biraz dinlenmek ona yetecek zamanı geldiğinde burdaki hiç bir metal onu tutamayacaktı. Bense büyülerle tutsakken onu engelleyemezdim nasılsa. Değişen durumu kavramak çılgınca debelenmesine neden olsada sürüklemelerini engelleyemecek kadar zayıftı. Hakaret ve tehditlerin hesabını kendim sorgularken ödeteceklerime ekledim. 
          Herşeyin sırası vardı.

Üçüncü bölüm ...STAM, KARARLAR VE KADER...

         Sonunda beklenilmeyen gerçekleşti, olmaz denilen oldu, sonsuz sanılan esaret son buldu. Buzdan bakışlar Stam'a  döndü. Efendisinin kurtuluşuyla zor zaptettiği sevinci, ona ihtiyaç duymama ihtimalinin içine saldığı korkuyla karışmış aklı, ne yapacağını bilememesine sebep oluyordu. 
         Kaderi, yıllar boyunca  efendi  Nak'ın bedenini zaptedmiş, şimdi ufalanan kaya parçalarının önünde çizilecekti. Ya hayal dahi edemeyeceği bir macerada adını şereflendirecek veyahut son zamanlarda ki eylemlerinin karşılığını yakalanana değin kaçarak ödeyecekti. Ki çok uzağa gidemeyeceğinin bilincindeydi. 
        Son parçalarda ufalanıp toza karışırken nefesini tuttu ve bekledi.
        Adeta canlılarmış gibi silkeledi son parçalarıda nak, bilezik şeklindeki kelepçeleri pençeyi andıran elinde parlarken meşaleler ışığında yürüdü, bakmadı bile sıkışan yüreği ile bekleyen Stam’dan tarafa.
         Sessiz ve öfkeli “Çekilin” dediği duyuldu. Kaçıştılar önünden.
          Yöneldiği geçitin ötesi zindanlardı, sevgilisi, Adones denen dişi nakın yanına gidiyordu anlaşılan. Nak yürüyüp giderken aldırışsız, gözleri herkesin naktayken onun yerdeydi, sıkılı yumrukları kendi kendine mırıldanıyordu. Nasılda kandırmıştı kendini. Döndü, efendisinin zıt yönüne yürümeye başladı, adeta sürüklediği her adım uzaklaştırıyordu hayallerinden.
          Meşalelerin ışığının ulaşamadığı yerde son bir kez döndü ama çoktan kaybolmuştu mağaraların içinde nak.
          Dört ay geçmiş, yıkım beklediğinden hızlı gelmiş, nak dişisiyle kaybolmuştu daha ilk gününden. Şaşkın takipçilerinin saf değiştirmeside bir o kadar hızlı olmuştu. Önce hakaretler gelmiş, ufak tefek sataşmaların ardından kendini korumak zorunda kaldığı sonu kanlı biten iki kavgaya karışmıştı. Ona hain diyorlardı, halkını kandırdığını iddia edenlere cevap verme şansı tanımıyorlardı. Ne diyeceğini bilmiyordu ya gerçi.                            Zor kullanması gereksede biraz erzak edinmiş, sığınağı, karanlık mağaralara yürüyordu, dikkatliydi izlenmesi yaşamının kısalması demekti. Arada ortaya çıkarsa unutturabilirdi belki kendini. Yada zavallıya dönüp, halkı tarafından hilkat garibesi olarak görülmektense son vermeliydi durumuna. Evet buydu işte, ellerindekine daha sıkı sarılıp yönünü değiştirdi, kararı değişmeden gidecekti, yeryüzüne kendi çıkacaktı.
”Umarım beni duyabilirsin, sana ihtiyacım yok efendi!”


3.bölüm 1.kısım ...YOLCULUK...
          Mağaralar soğuk yaşam formları için en iyi barınaklar olagelmiştir. Daha derinlerine indiğinizde ki inebilen çok azdır, duyacağınız sesleri tanımlamakta güçlük çekersiniz. Bunları yankı yada yeraltı nehirlerine bağlamak elinizde olsada tanımlanamazlar. En doğrusu her zaman bir sınır olduğu ve onu geçmenin sonuçları olduğunu bilerek hareket etmektir.

          Işık olsa çevrede parlayacak ıslak bedenleri dar geçitlerde kayarak ilerken beslenme içgügülerinin çılgına çevirdiği yaratıklar adeta birbirleri ile yarışıyorlardı. Gözbebekleri yaşadıkları ortama ayak uydurmuş, tüm göz yuvalarını doldurmuş, kolları zayıf fakat kastan oluşan çelik misali, sivri pençelerle adeta doğuştan silahlanmış bu yaratıklar, yemeklerine giden yolda avantaj sağlamak adına birbirlerine zarar vermekten kaçınmıyorlardı. Kısa fakat etkili saldırılarda çarpık dişlerinin etkileride büyüktü. Açlığın vahşeti doğurduğu dünyalarında avlar genellikle küçük hayvanlardan oluştuğundan paylaşmak sözkonusu olamazdı, buda sürü güdüsüyle hareket etmelerine mani olan en büyük etkendi. 
 
          Stam elindeki yiyeceklerin kısa sürede tükenmesine aldırmadan ilerlemesine devam etti. Vazgeçmeyi aklına bile getirmiyordu, ne kadar sürebilirdi ki? Ama bilmediği yollarda karanlığa alışkın gözlerine rağmen yolunu kaybettiğini kabul etmek zorundaydı. Nemli ve soğuk duvarların klavuzluğunda ilerlemeye çalışmak yıldırıcı ve yorucu olmasının yanı sıra tehlikeliydi de, atlattığı son düşme tehlikesi uyuşmuş olan tüm duyularını harekete geçirirken, kısa süreli adrenalin yüklenmesinin ardından yorgunluğunu daha belirgin hissetmeye başlayınca  dinlenmeye karar verdi. Küçük bir oyuğa girdi, açık tutmaya çalıştığı gözleri kendine ihanet ederken, onları daha fazla zorlamayı başaramayacaktı zaten. Kısa sürede uykunun huzursuz kollarına daldı. Kendini bekleyen tehlikenin boyutlarını bilse alacağı son karar bu olurdu, tabi eğer aldığı sonuncusu değilse.

          Rüyaları gerçeklikten ayırmak zordur. Uyanmak isteyipte uyanamamak kabusların pençesinden sıyrılamamak uyku sırasında kişiyi delirtebilir. Daha vahimi ise uyanıp tekrar daldığınızda kaldığı yerden devam edenleridir.

         Stam koşuyordu, yorgunluğu tüm uzuvlarında hissederken sarf edebildiği efora şaşırsada devam etmek zorunda olduğunun bilincindeydi. Hangi sebepten kaçıyordu böylesi çılgınca işte bilmediği buydu. Bir ses vardı kafasının içinde çınlayan, koşmasını istemiyor adeta emrediyordu, itiraz şansı tanımıyor sesi gittikçe telaşlanıyor, artıyordu hatta. Sesin diğer isteği ise anlamsız değilde neydi, uyan diyordu, koşarken uyuyor olamazdı ya. Sık aldığı nefesleri, çatlayacakmış gibi hissettiği ciğerleri izin verse gülebilirdi bu isteğe. Şeytanlar kovalarcasına koşuyordu işte, ses sussa yaptığı işe konsantre olması daha kolay olacaktı. Ve koştu uykusunda Stam, hiç durmamacasına.

         Aslında diğerlerinden iri değildi, kendinden hızlı olanlarda vardı ırkı içinde, avantajı bu kadar yukarı çıkan ender Bist’lerden olmasıydı, neredeyse yeryüzüne çıkacaklardı; ki orası yasak bölgeydi, avcı olmaktan çıkıp av oldukları yerdi. Avları bunun farkındaysa dışarı çıkması an meselesi olabilirdi, hızlanıcaktı kendini zorlayıp biraz daha izin verselerdi tabii. Yetişen iki Bist ten biri onu geçerken öfkelenen diğeri saldırmak için kendini seçmişti şansına, sırtına aldığı darbeyle hızı karanlıkta duvarlara çarpa çarpa yuvarlanmasına sebep olmuş, öne geçen Bist’te bundan nasibini almıştı. Hız ve çeviklikleri sığamadıkları bu dar yolda bir ölüm yumağına dönmelerini engelleyemiyordu.

        Üç Bis keskin pençe ve sivri dişlerin birbirine karıştığı ölüm dansına başlamışlar, bir avcının yapacağı en büyük hataya düşmüşlerdi, sessiz takipleri son bulmuştu.
Stam sıçrayınca derin uykusundan başını korumayı unutmuş ve kanamaya sebep olan ciddi sayılabilecek bir yara alarak uyanmıştı. Gelen sesleri algılaması bir kaç saniye daha geçikmiş eli zonklayan başında çıkmıştı sığındığı yerden. Temkinli kulak verirken seslere, korku içine sel misali akın etmiş, yön tayininde kararsızlığına küfür ederek seslerin zıttına ilerlemeye başlamıştı. Adımları hızlı, işe yaramayan gözleri karanlığı tararken umutsuz, ilerledi. Kendi adım seslerini duymaya başladığında korkusu dahada büyüdü, sessizlik tarif edemediği sahiplerinin meşguliyetinin bittiğine işaret ediyordu. Kaçınılmaz olan kaçması gerektiğini bilmesiydi, yaşamında kısa bir süre hariç her zaman yaptığıda bu değilmiydi. Kulakları arkasından gelebilecek en ufak sese odaklanmışken rüyasındaki uyarı geldi aklına, biri yada birşey yardımmı etmeye çalışmıştı? Nasıl olabilirdi ki böyle birşey, "saçmalama" dedi kendi kendine, el yordamıyla ilerlemeye devam etti.

        Kazanmıştı, aldığı yaralara rağmen ödüle yetişecek kadar idare edebilirdi, iki ölü Bist arkadan gelenleride oyalardı kısa sürede olsa, yetmeliydi zaman, taze et ilerde onu bekliyordu. Yaralı kolunu kullanamadığından ayakları ile tuhaf bir yürüyüş tutturdu. Dişleri kenetli pençelerinden kanlar akarken aldığı koku ona güç veriyordu. Avı yakınlardaydı. 

        Hafif bir ışık sızan mağara loşda olsa gözlerini kullanmanın mutluluğuyla çevresini inceledi Stam. Mutluluğu ani gelen bir darbe gibi kısaydı, çıkış görememek aklını yitirmesine neden olmazsa ne olacaktıki, bunca yoldan sonra olamazdı,sıkışıp kalmıştı geri dönmesi düşünülemezdi, yerdeki birikintilerden olsa gerek, adım seslerini andıran tempolu sesler, en az  bir takipçisi olduğunu gösteriyordu. Yanında silah namına kılıcı andıran uzun bir bıçak vardı. Efendisi balta gibi kullandığını söylerdi, öğrenmeli yada ölmeliydi ona göre, kısa süren kırgınlık terkedilmişlik hislerini kovdu, “o zaman ölme zamanı” diye söylendi. Döndü geldiği karanlığa, bekledi kaderine ne çıkacaksa razı.
       Artık çıkışa yaklaşmış tedirgin ilerliyordu Bist, o bile hiç bu kadar ilerlememişti, boşamı almıştı bunca yarayı, avı bilmiyorsa geçiti sıkışmış bir fare olacaktı karşısında, yok biliyorsa ki yaşlı Bist’ler bunun mümkün olmayacağını söylerlerdi çoktan çıkmış olmalıydı mağaradan. Devam etti, sık yapmadığı kadar çok düşünüyordu bu gece, sanki elle tutulur bir cisim gibi salladı kafasını, attı işe yaramaz fikirleri ve kokuyu takip etti başka yol olmasada önünde, tamamen kendini teslim ettiği bir içgüdüyle, tuhaf adımlarla ilerledi.


3.bölüm 2.kısım
ALDIĞIN HER NEFES DEĞERLİDİR
       Terleyen ellerinde sıktıkça dahada kayganlaşan silahına ve kendine olan güvensizliğine lanet okurken  yaklaşan sesler artıyordu. Duraksamadan atılırsa takipçisini şaşırtabilirdi. “En iyi planın bu mu?” diye söylendi. Fazla şansıda yoktu gerçi, saklanmaya müsait bir kaç kaya ve çukur, birde oldukça derin görünen gölet vardı, nefesini tutmaya çalışırken sarf ettiği efor onu dahada zayıf düşürmese pekala kullanabilirdi suyun altını. Kanaması tam anlamıyla durmamış, kaygan sıvı omuzlarından sırtına süzülürken gevşediğini düşünüp bir kez daha sıktı bıçağının sapını. Ses iyiden yükselmişken  aniden kesildi. Stam dinledi, çok sevdiği  bir müzikmiş  gibi yine duyulmasını diledi. Tek kozu, tutunduğu somut bir cisimdi sanki ses. Geçen saniyeler uzadıkça adeta kalbi göğsüne sığmıyordu, tuttuğunun farkına varmadan kuruyan ağzında aldığı  sesli nefesinden rahatsız olmuştu. Halen nefes alabiliyorken  duramazdı burada böyle, başka birşey düşünmeliydi.
      Açlığı avının kan kokusu ile çılgına döndürsede Bist’i  sonuna gelmiş, ağırdan almanın zamanı gelmişti. Akıllı avların iyi bir yanı varsa oda üstünlük sağlaması gereken zekalarının temel içgüdülerini zayıflatmasıydı. Biraz korkuyla beslenmesi gereken hayalgüçleri onları yıkar mücadele isteklerini yıpratır, teslimiyetlerini hızlandırırdı. 
      Biliyordu bir zamanlar ırkıda böyleydi, şartları zorladıkça delirenleri görmüş aç akrabalarınca yamyamlık başgösterdiğinde kaçmaya bile çalışmamışlardı. Sonunda üstlerindeki lanete rağmen hayatta kalanlar öğrenmişti yeni kuralları. Katı ama gerçekçi, vahşiysede dirençli bir halktılar artık. Zamanı geldiğinde çıkacakları yeryüzünde bol avları olacak, birbirlerini öldürmek zorunda kalmayacaklardı. Kızsada kendine düşünceler yapışkandı bugün, konsantre olması gereken avının sesini duyunca iştahı kabardı ve beklemeye son vermeye karar vererek sessizce ilerledi, kan kokusu klavuzuydu. Belki birkaç parça geri götürürdü, sonuçta yemek oldukça iriydi, o tuhaf dişleriyle sırıttı, yada götürmezdi av avlayanındı nede olsa.
        Mağara sessiz bekleyişini sürdüren beklentisi yüksek bir izleyiciydi sanki. Çıt çıkmazken taraflardan duvarların arkasından tezahurat yaparcasına çıkan minik çıtırtılar yürekleri hoplatıyor kulaklara boş korku ve ümit saçıyordu. Bis, pençeleri avını parçalamaya hazır, yoğunluğu fazla kan kokusundan tespitte zorlanırken, Stam son bir kararla girdiği sudan izliyor, farkedileceği anı bekliyordu.
       Yaratığı gördüğünde farkında olmadan açtığı ağzına dolan sular yüzünden az kalsın yerini belli ediyordu. Stam'a göre ufak tefek görünensede yırtıcılığı her halinden belliydi. Işık sebep olsa gerek aranışında  gözlerinin yardımı olmuyordu. Islak burnu hafif parlar ve sağa sola doğru ki Stam her yere sürmüştü kanını, doğrultup ani saldırılarda bulunurcasına gezinen yaratık önce tamamen sessizken  kızgın olduğu anlaşılan tuhaf seslerini artırmaya başlamıştı. Artık şansı olmadığına inanmıyordu, kararını verdi ” ya şimdi ya hiç” diğerleri gelmeden eğer varsa bunun gibi başkalarıda tabii acele etmeliydi. Biraz ilerisinde bulunan suya girdiğinde fark ettiği yükseltiye çıktı. Kıyıyla arasına mesafe koyarak, suyun kendine ulaşmaya çalışacak yaratığı yavaşlatmasını umarak seslendi.
“Hey pislik! Gel hadi buradayım!”
         Umudu kesilen Bist beklemediği sesle irkildi kısa sürsede, kör olduğuna inanmayı güçleştirircesine dosdoğru Stam’ın üstüne koştu. Suyun korumasına olan güveni aniden sarsılsada sıkıca tuttu bıçağını iki eliyle ve suyun içinde kalan ayaklarını daha da sağlamlaştırdı. Suya attığı ilk adımlarında sığ gibi gelsede ani batması telaşa düşürmedi Bist’i , ilerlemesine altından devam etti,hızını kesmeye niyeti yoktu.
Stam aniden suyun altında kaybolan yaratığı delice aradı, ya arkasından çıkarsa, altına çekerse suyun, kendi kurduğu tuzağa düşmüş olacaktı ki kurtulma şansı hepten biterdi, yaratık belliki sudada karada olduğu kadar rahattı.
          İki tarafta olabildiğince hazırlamıştı kendini gelebilecek olana, onları zekasız birer hayvan olarak görenlere inat savaşlarını sürdürmüşlerdi. Biri bugün eksilecekti dünyadan, ruhu tanrıları ile buluşacak, bedeni önemini yitirecekti. Elleri havada tuttuğu bıçağıyla bekleyen Stam’ın yanından sudan fırlayan Bist kendini korumayı düşünmeden saldırdı, her ne kadar beklesede Bist’in pençesinden kurtulamayan Stam’ın aldığı yara tökezleyip karanlık sulara düşmesine sebep olunca, birbirlerine sarılan el ve pençeler  mücadeleyi Bist için avantajlı hale getirdi.
          Artık yemeği dişlerinin arasındaydı, mücadele sürerken tadına baktı şöyle bir, avının attığı çığlığa nazaran küçük bir parçaydı ödülü. İri olduğunu anlamıştı ama bu kadarını beklememişti, eli boş dönmeyecekti, bu kadarını o bile yiyemezdi nasıl olsa, mücadele ediyor ellerinden kurtulmaya çabalıyordu halen. Sırtına bir pençe daha savurdu, pullara rağmen yumuşak eti  bulan pençeleri kendine güvenini daha da artırınca kısa bir an duraksadı Bist.
          Stam korkunun kendini hareketsiz kılacağını düşünürken böylesi boş hislerle dolmayı beklememişti, düşürdüğü bıçağına ulaşmaya çalışırken sırtına aldığı darbe öncekinden daha az acı vermişti. Isırdığı yer  hareketlerine mani değildi, belinden hızla akan kan   çevrelerindeki suyu kırmızıya boyuyordu, efendisi geldi aklına, onunda böyle akıyordu yüzyıllardır, o dayandıysa kendide bir kaç dakika  daha dayanabilirdi, bıçağı buldu , sıkıca kavradı, üstündeki baskının duraksadığını hissettiği an döndü ve savurdu, kendinin bile bildiğini bilmediği bir savaş narasını haykırarak hedefini bulduğunun bilinciyle tüm vücuduyla yüklendi.
          Acı keskin ve ani geldi,  açtığı ağzı bir parça daha almaya kararlıyken, ki önceki gibi küçük olmayacak, hakkı olduğu üzere büyük bir parça olacaktı, alabildiği  refleksle kapanan dişlerinide kıran soğuk metaldi, son düşünceleri yolda öldürdüğü iki Bist oldu.
          Yaratıkla birlikte Stam’da yıkıldı suların içine, üşüyordu, soğuk suyunda hiç faydası olmuyordu, kendini çekmeye çalışsada başaramadı, teslim etti kendini sonunda. Tanrılarının karşısına çıktığında, korkak Stam olarak değil, son nefesine kadar mücadele eden bir savaşçı gibi dik durabilecekti. 


3.bölüm 3.kısım
GEÇMİŞ ; Hayata Tutunmak
Yıllar önceydi, herşeye rağmen kendini güvende hisseden, ailesinin neşe kaynağı minik bir Nasul’du. Tüm çocuklar için olduğu gibi Stam içinde babası kahramandı. Bir çok ailenin aksine aç kalmaz, barınaklarına saldırılarda bulunulmazdı. İyi bir avcı ve korkulan savaşçılardandı babası.
              Sevgi ve ilgi dolu olan annesi özellikle hikayeleriyle çevre barınakların çocuklarıda içinde sevilen biriydi.  Yeryüzünü onun anlattıkları ile sevmiş, her hikayede merakı artmış, bir gün yukarı çıkmak tutku halini almıştı. Arkadaşları çılgın anlamına gelen ‘Ezur’ lakabını takmışlardı. Önceleri kızsa da, zamanla hoşuna gitmiş, hareketlerine,  lakabına yakışır katkılarda bulunmaya özen göstermişti. Nerde yasak, sonu cezayla bitebilecek faaliyet varsa ‘Ezur’ oradaydı. Kaçmaz, korksa da belli etmezdi.  O gün gelene değin herşey yaşadıkları yere rağmen güzeldi Stam için.
              Reisleri kaza sonucu; ki sık olurdu bu tip durumlar, ölmüştü. Yeni seçilecek reislik için tek aday, herkesin nefretle bahsettiği biriydi. Babasından başa geçmesini istemelerinin sebebi diğerine duydukları korkuydu. O reddetti, ailesini tehlikeye atmayacaktı, her gelene reisliği istemediğini net bir şekilde ifade etti , lakin bilinçli yayılan dedikodular, kulaklara Stam’ın babasının yeni reis olduğunu fısıldadılar. Meydan okunarak karşılaşılırken reislik için, rekabet istemeyenlerce bu bile çok görüldü, aile katledildi, Stam çalıştırılmak üzere satıldı. Önceleri dik durmaya çalışırken cezalar direncini kısa sürede kırdı, ‘Ezur’ bilekleri bağlı, sürüklenirken ölmüştü ailesi ile birlikte o mağarada. Yeni yaşamında korkak Stam’dı artık o. Herkesten, herşeyden kaçan.   
              Nak’ın olduğu mağaralara da, artık işe yaramadığı düşünüldüğünden gönderilmişti. Zayıftı, sessiz ve çekingendi, gölgelerde yaşıyordu, iş yapmak şöyle dursun, Stam eğlenmek için bile aşırı zavallı görünüyordu. Ona bu durumdan bahsettiklerinde, ifadesiz sürgünüde kabul etti,her zamanki gibi uysaldı. Ne fark ederdi ki, her yer aynıydı artık, onun adına karar alınmasına alışalı ise uzun zaman olmuştu.
              Tüm duygu ve olmayan hayat felsefesi Nak’ı görmesiyle değişti, Annesinin anlattığı yeryüzü çocukları bile bu kadar güzel olamazdı. Hayranlık ve kıskançlıkla seyretti günlerce, hikayeler gerçekti demekki, ne zaman yalan olduğunu düşünmeye başladığını hatırlamıyor olsada bu yeni durumu içinde öldü sandığı ‘Ezur’ u açığa çıkardı tekrar, ilk çılgınlığı ise Nak’ın yanına gidip, kıskançlık ve cahillikleri nefretle açığa çıkan sürgün Nasul’lar arasında, kendine çılgınca tehditler savuran Nak’ı  temizlemek olmuştu. Zamanla onu kabullenen Nak sessizliğine geri dönsede, Stam ısrarlı bir şekilde annesinin hikayelerinde geçen ayrıntılarla ilgili sorular soruyor, azda olsa aldığı cevaplarla mutlu olmayı hatırlıyordu. Tabi nefret edilen bu ölümsüze yardım ettiği için Nak işkencecileri tarafından verilen emirler doğrultusunda kendi halkı tarafından cezalandırılıyordu. Ağlayan gözleri, iyileşmesine fırsat verilmeyen yaralarına rağmen çocukluğundan beri ilk defa mutluydu Stam.  Efendi kurtulacak ve onu yanında eskiden ırkının yaşadığı, annesinin hikayelerindeki yeryüzüne götürecekti. 
                  Terli ve titrek uyandı suların içinde Stam, gözlerini açtığında ilk gördüğü Bist oldu. Hızla geri kaçmaya, uzaklaşmaya çabaladı, Bist’in öldüğünü idrak etmesi bir kaç dakikasını aldı, ani hareketi,  mücadele sırasında aldığı yaranın sızlamasına ve kanamasına  sebep olunca yaşadığına bir kez daha kanaat getirdi.  Kazanan o olmuştu, beklemediği bu durumuna sevinse mi üzülse mi bilemiyordu. Yaralıydı, sonuna geldiği yolda çıkmazdaydı ve en önemlisi açtı. Kısa bir an suda yüzen yaratığa baktı. Hemen bu fikri uzaklaştırdı kafasından, hayvana benziyordu yalnızca, hayvan değildi. Lakin kısa sürede bir çözüm üretemezse, ölü olacağı kesindi.  Tam yiyecek mantar yada böcek aramak için sudan çıkarken artık tanıdık gelen sesleri duydu, başkalarıda vardı tabi, ne sanmıştı ki, bu yaratık türünün son örneği değildi ya. Tekrar üşüyerek sulara döndü, bu sefer kör olmadıklarınında bilinciyle daha sessiz ve derine yöneldi.
               Delikten içeri önce biri girdi, belliki kontrollüydü, belkide öncü gibi birşeydi, ardından iki şekil iteleşerek katıldılar ona,  Stam bu ikilininde ardından gelenleride görünce saymaktan vazgeçti, mağaranın her köşesine dağıldılar.
                Stam derin bir nefes alıp kendine yönelen yaratıklardan kısa bir sürede olsa gizlenebilmek için tamamen suya daldı. Hayalgücü deli gibi çalışıyor,tehdit azmış gibi çeşitli senaryolar üretiyorken ayaklarında hafif bir gıdıklanma hissetti, adeta çırpındı suların üstünde oluşturduğu dalgalanmayı unutarak, son havada ciğerlerini terkederken göz ucuyla gördü deliği, yavaş hareket etmeye çalışarak nefes alma ihtiyacı ile yukarı çıktı. Suyun kenarında arkadaşlarını bulmuş çevresine üşüşmüşlerdi, ırklarından birinin ölümüne üzüldüklerini düşünmesi, birini ağzında bir parça görmesi ile anında değişti. Kurtuluş o delikte olsun olmasın geri dönmeyecekti, hissettiği akıntı onu varsın ölümüne sürüklesindi. “Bu şekilde ölmeyeceğim” diye söylendi ve daldı tekrar sulara.
               Bist en başından sulara bakması gerektiğini biliyordu, diğerleri meşguldu, göz ucuylada olsa görmüştü avı. Nefes alıp dalıyordu ha, “Oyna bakalım, ben beklerim” . Yemek telaşındaki diğerleri onun ne dediğini duymadılar, suyun kenarında dizlerinin üstünde bekledi, çıkınca avı korkutacak, sürünün dikkatini çekmesini sağlayacaktı. Seyretmek zevkli olacak, diye düşünürken süre geçmesine rağmen av çıkmadı. Ciğerlerinin güçlü olduğu, suyun altında bu yüzden uzun kalabildiği savını ise kendi kısa bir sürede çürüttü. Öfkeyle sulara daldı. Aranışı sırasında bir kaç kez nefes için çıkmak zorunda kalışı, kayıp görünen avının ya öldüğünü, yada ellerinden göz göre göre kaçtığını gösteriyordu. Öfkeyle çıktı sudan, karşısına ilk çıkan ufak tefek Bist’e vurarak geldiği deliğe yöneldi. Tam kaybolucakken karanlıkta, omzunda bir pençe ile durduruldu.” Bu mağaradan çıkış kolay olmayacak” diye söylendi ve çevikliğin ne demek olduğunu gösterircesine, hayat mücadelesi vermek üzere pençe ve dişleri kavgaya hazır bir şekilde rakibine döndü.  
                Stam nefesi bitip ciğerleri onu zorlarken arkasından gelebilecek tehlikeyi unutarak attı ileri kendisini, ışık arttıkça umut destek oldu,  zorladı kendini göğsü acırken, yukarı çıkıyordu artık, az kalmıştı, tüm vücudu isyanlar dayken Stam çabasını son bir kez daha artırdı. Gördüğü manzara nefesini kesebilirdi, tabii bu kadar ihtiyaç duymasaydı şu an. Derin çekişlerle ciğerlerine hava gönderirken gözlerini çevreden alamıyordu. Göğe uzanan dev ağaçların arasından güneş ışıkları süzülüyordu. Sesler kuşların konuşmalarıydı. Annesi hepsini öyle güzel anlatmıştı ki bire bir aynısıydı hayallerindekilerle, tek farkı burası gerçekti, yeryüzün deydi. 

4.bölüm "YERYÜZÜ"
          Ormanda koşmak en iyi olduğu işti. Sık çalıların arasından patika yolunu kısaltarak gölete her zaman ilk giren olmakta üstüne yoktu. Arkadaşları bir geyiği bu hızla yakalayabileceğini söyleselerde henüz denememişti. Belki bir gün onuda yapardı.
           Gölete yaklaşınca saçlarını özgür bıraktı. Bir kaç parçadan oluşan kıyafetlerinden kısa sürede kurtuldu, göletin üstüne doğru uzanan dev söğüt ağacına yönelerek kendine dalların arasında atlayabileceği uygun bir dal seçti. Manzaranın tadını çıkartarak kendini şımartmayı seviyordu.  Sudaki ağacın yansımasında kendini aramayı eğlence haline getirmişti. Daireler şeklindeki hareketlenmeler balıkların kendinden habersiz olduğunun habercisiydiler, birazdan  evlerini işgal ettiğinde korkuyla kaçışacaklarından onları izleyerek eğleniyordu.
            Geldiği patikaya baktığında halen görünen kimse olmaması içindeki zafer duygusunu biraz daha kamçıladı, babası onunla gurur duyardı, tabi haberi olmadan göle yaptıkları kaçamak kısmını atlarsa. Aslında neden bu kadar abarttıklarını anlamıyordu, ormanı avuçiçi gibi bilmeleri için o kadar eğitim verip sonra yasaklamaları mantıksız değilde neydi. 16 yaşındaydı,  kocaman bir kızdı artık . Hızı bir tarafa,  eğitimlerdeki başarılarınıda kaale almasalar bile annesinden miras kalan yetenekleri bile kaybolma şansını sıfıra indirmeye yetmez miydi?  O bir .......!  
             Kuşların sesinin kesilmesi tüm düşüncelerinden sıyrılmasına yetmişti. Kızgın bir ayının sesi bile bu kadar uyarıcı olmazdı Shena için. Patikaya gelen arkadaşlarına bakmak için döndüğünde kimseyi görememesi adeta ağacın bir parçası olmasına sebep olmuş, rastgele fırlattığı elbiseleri için kısa süren pişmanlık hissini bir tarafa itip tetikte çevreyi gözlemeye  başlamıştı. Farklı olan neydi, aykırı olan doğala ki susmuştu orman. Ve bekledi....
          “Heey!  Shena biz geliyoruz, neredeysen iyi saklan, senin için iddiaya girdim.”
            Gelen sesle mutlu olması gerekli olan Shena irkildi, kuşlar ihanet edercesine birbirleriyle olan sohbetlerine başladılar. Tehdit olabilecek gördüğü hiç birşey olmamasına karşın tüm huzuru kaçmışken açıktaki arkadaşları fazla savunmasız görünmüşlerdi gözüne. Oyun haline getirdikleri saklambacı sürdüren Koaley’in bağırmasına cevap vermek, oyunbozanlık olacağından sustu.
          “Seni bu sefer bulacağım, işimi kolaylaştırma, duydun mu?”
           Bu çocuk ya çok saftı yada bilerek kazanmasına izin veriyordu, hatta ciddi şüpheleri vardı bu konuda, utangaç sayılmasada kendiyle konuşurken kızarıyor, şaka bile olsa ağzından çıkan her isteği yapmak konusunda çabasını eksik etmiyordu. Yakışıklı olduğunu inkar edemezdi, zaten onunla tanıştırılmak için kendine ricada bulunan kızların ilgisinden çekici olduğunu anlamamak için aptal olması gerekiyordu. Bir kez denemiş aldığı tepkinin sertliği ile tekrar düşünmeyi aklından bile geçirmemiş zavallı kızları geri çevirmeye devam etmişti. İşte geliyordu.
           “Yaprak kız, üstünde fazlalık bırakmadığına göre her an suya dalabilirsin”  Bir taraftan konuşarak ağacın Shena’nın bulunduğu dallarına yaklaşıyordu.
“Bana kısa bir zaman  dilimi daha hediye edersen bu sefer rakibimin kurtuşu olmayacak ve en sevdiğim yayım bende kalacak, seni bulacağım” derken iyiden iyiye yaklaşmıştı.
           Aslında suya atlasa kazanmasına izin vermezdi, kuralları Shena koyardı bu oyunda, herkes bilirdi ki o yakalanmaktan nefret ederdi. Galiba bu sefer  farklı olacak diye düşünürken  dikkati dağıldı, kayan ayağı kendini taşıyamayacak bir daldan medet umunca gözgöze geldiği Koaley’e özür dileyen bakışlar atarken gölün serin sularına düşüşünü şekillendirmeye odaklandı, son anda elleri başının üzerinde birleşerek ileri gösterdi, ayakları birbirine yapışık beli suya daldığında bükülmeye hazır sessiz atlayışı  beklenenin aksine gölün yüzeyinde kısa bir hareketlenmeye ancak sebep oldu. Avını kaçırmaktan üzüntü duyması gerekirken Koaley’de takdir ve hayranlık arasında gidip gelen duygular arasında gözlerinin gördüğü ile yetinmeye devam etti.  Yine kaybetmişti, yinede  yüzüne yayılan tebessümü engelleyemediğini anlayınca kendini bıraktı yüksek dallar arasından serin sulara, Shena kadar zarif olmasada havada attığı taklalar ve sert dalışı arkadaşlarından takdir dolu çığlıklar atılmasına sebep oldu.
                 Kızın Stam’ı görmesi an meselesiydi, neyse ki arkadaşları gelmiş ve dikkati dağılmıştı, çamurların içinde saklanarak hareketsiz beklemenin kolay olmadığını anladığında dönüşü yoktu artık, delice kaşıntısı yetmezmiş gibi, vücut sıcaklığından olsa gerek üstüne üşüşen kıskaçlı böceklerin kendilerine ev bulmuşcasına  kazı çalışmaları az kaldı kalkmasına sebep oluyorken kurtulmuş, kısa anı değerlendirmekte gecikmemişti. Tadını çıkardığı bu yerüstü suyunun ziyaretçileri olacağını bilerek temkinli hareket etmesine rağmen kızın birden bire ormandan fırlamasıyla şaşırmış kendine  son anda çamurlardan kamuflaj yapabilmişti. Neyseki kız direk suya değil ağaca meyletmiş ordada kalmıştı.
               Şimdi onları izleyerek gitmelerini beklemek kalmıştı. Yeni yuvasını gelip geçici misafirlerle paylaşmayı öğrenecekti, alışması gereken çok şey vardı, sonuçta annesi ne kadar iyi anlatmış olsada hikayelerinde; yaşayarak öğrenmek gibisi yoktu. Düşünceler aklını meşgul ededursun neşeleri enerjileri ile denk gençlerin eğlenmeleri yüzünde engelleyemediği bir gülüşe neden olan Stam gizlendiği yerde biraz daha rahat edebileceği bir pozizyon seçti.
               “Yeryüzü ve Stam”  bu iki kelimeyi bile yakıştıramayanlar onu görseler ne derlerdi acaba. Eliyle, inatçı, kıskaçlı böceklerden sonuncusu olduğunu umduğu bir tanesini ensesine dökülen tüylerinin arasından çekti. Şefkatle toprağa koyarken ‘Burada huzurumu kaçırabilecek ne olabilir ki?’ diye düşünüyordu.
               Öğrenmeyi hiç istemediği cevap umulmadık derecede hızlı geldi. Artık eline yakıştığını düşündüğü kılıcı ki fırsat buldukça Nak‘ın öğretilerine göre çalışıyor antremanlarınıda ciddiye alıyordu,sıkıca kavrayarak, görülmeyi umursamadan hızla ayağa kalkmasıyla ileri atılması bir oldu. 

4. Bölüm 1. Kısım  "Cennet mi Cehennem mi"

                Suyun soğuk etkisi sert dalışla şoka uğratsa da anın zevkini hiç birşeye değişmezdi. Çevresindeki balıklar ve dipteki diğer canlılar alışkın olmadıkları bu eyleme en doğal tepkileriyle cevap verip kaçarken, tercihini başka türlü kullanmak isteyen daha büyük ve soğuk bir evsahibi vardı.
              Aslında uzun zaman olsada eskiden yaşamını sürdürdüğü bu besin dolu göle kısa zaman önce dönmüş,  sıkıntıya girmeden avlanabilirken davetsiz misafirle karşılaşmıştı. Onunda kendi gibi olduğunu anlaması uzun sürmemiş, kendi haline bırakmaya karar vermiş, hatta doğaya saygısına hayran kalmıştı. Akıllı yaratıkları severdi, insan olmadıkları sürece bu fikrini değiştirecek ender yaratıkla karşılaşmış onlarlada yakınlaşmak gibi bir sıkıntıya girmek zorunda kalmamıştı. İnsanların kendi aralarındaki savaşların büyüklüğü ve  birlikte getirdiği yıkım şaşırtıcı derecede  kendinide etkilemiş, sonunda bu cennete geri dönmesine sebep olmuştu. Şimdi sabrı tükenmişken katlanmaktan bıktığı bu sefillerin nefeslerini vücutlarından alacaktı. Doğal güdülerine izin verdi, yasak olan dışarı, iyi olan içeri. Dönüşüm başlarken yüzündeki ifade acıma ile öfke arasında gidip gelirken, kendi olmayan kendine nefret duysada iş görülmesi gerekli olduğunda elini kirletecek kişi olmamaktan mutluluk duyuyordu.

             Shena, Koaley’in ardından gelmesi ile başladığı oyunlarına son verip ardına bakmak için  suyun sığ ve bulanık tarafına geldiğinde beline kadar suyun dışına çıkabileceği kıyıya yaklaştı. Vücuduna yapışan saçlarını  toplayıp  çamaşır sıkar gibi fazlalıklarından kurtuldu. “Biraz cilve öğrensem fena olmayacak” diye söylenirken, Koaley beklediği üzere peşinden geldi, suyun dibinden yaklaşırken bir balık gibi hareket ediyor izleyene insanların sudan gelmiş olabileceğini düşündürüyordu. Ondan hoşlandığını farketmesinin neden bu kadar uzun sürdüğünü bilemiyordu. Belkide hiç eksikliğini hissetmediği içindi, her zaman yanında olupta istenmediğinde göze görünmemeyi nasıl becerebilirdi birisi sürekli, kendi ilişki konusunda arkadaşları arasında kavgacı diye bilinirken Koaley ile hiç kavga etmememiş olması da bunu göstermiyormuydu.
        Shena gençliğin etkisi deli dolu duygularını hizaya sokmaya çalışır Kolaleyin sudan çıkmasını beklerken, ardından  yaklaşan tehlikeyi farkedememişti. Ardındaki sık çalılar iyi bir kamuflaj sağlarken, avcı geliyordu.
        Avcı yaklaşırken düşünüyordu, karışık olanı düzeltmek istiyor, bütün olmak adına ikiye bölünen ruhunun iyi diye kendini kandıran tarafına sesleniyordu.
”Bir kaç metre sonra yıkım gelecek, ilki avuçlarının içinde eriyen bir kar tanesi gibi suya, doğaya karışacaktı. Kendin olma zamanı, hatırladığını biliyorum, şimdi özlediğimiz kanın tadına bakma zamanı, beni kabul etmesende ben senim, sende ben. İzle; izleki açlığımız doysun, evimiz temizlenirken tanrılarımızın sunakları kanla dolsun..
         Koaley’i seyredalmış olan Shena sırtında hissettiği ani soğukluğun etkisi ile kendini öne atınca ısınmış omuzları ve göğsüne sıçrayan soğuk sulardan kaçmaya çalışırken kaygan kumların üzerinde dengesini yitirip tümüyle suya dalıp  kendini Koaley’in kucağında bulmuştu. O anda bile, Koaley’in bunu bilerek yaptığını düşünmüş olabileceğinden utanan Shena sığ suda dengesini kurmasına yardım eden Koaley’in kollarından uzaklaşmak için çabalarken, kendini kurtaramayınca sıkıca tutulduğunu fark etti.
           “Seni yakaladık hızlı kız”
Saem avuçlarına çamur doldurmuş onlara doğru sallarken, Shena, Koaley tarafından kıyıya götürülüyordu. Çamurla sıvayacaklardı onu ve kurtuluşu yok gibi görünsede çabuk pes etmemesi gerekiyordu, şanına yakışmazdı.
“Beni kendi isteğinle bırakmak için sana son bir şans”
Koaley’in Shena’nın tehdidine tepkisi kahkaha olunca, bu çok sevdiği sesi keseceğini bilsede  ayağını Koaley’in bileklerine dolayıp kendini olanca gücüyle geri attı. İkisi birden suların içine dalarken son duyduğu Saem’in yüksek perdeden çığlığıydı.
                Shena’dan önce sulara gömülen Koaley sesi algılayamamış olsa gerek, neşeli bir yüz ifadesi ile sırtı kıyıya dönük çıktı sulardan, yüreğinin sahibinin yüzündeki korku dolu ifade ile de ona zarar verdiğini düşünmüş olacak ki, özürler dilemeye başlamıştı.
                Birden ortaya çıkan genç insan av sıralamasını bozsada sıkıntı yaratmadan ellerine teslim etti canını. Çalılara sürüklediğinde vücut tepkileri istemdışı kasılmalardan ibaretti. Daha fazla uğraşmasına gerek yoktu bununla, sessiz adımları çığlık atan ruhuna tezat eğlencesine geri döndü.
“Tanrım! O bağırış, aniden kaybolması. Duymadın mı?”
              Kıyıda seslenip ararken Saem’i, susamıyordu, mengene gibi göğsünü sıkıştıran duygunun korku olduğunu farketmesi, endişesini artırmış, kaçmak isterken delice, arkadaşlarını bırakmamaları gerektiğini bilerek zorluyordu kendini, Koaley’le konuşmak rahatlamasına yardımcı olmasada, en azından iç sesini bastırıyordu.
“Kaç kez soracaksın, ben birşey duymadım, Saem’in oyunlarından biridir buda, fazla tepki verdiğini düşünmüyor musun?”
  “Hayır, onu hemen bulmalı, sonrada aynı çabuklukla ayrılmalıyız” Düşündüklerini tam olarak söyleyemesede, sesine yansımasını engelliyemiyordu.
“Tamam, birazdan çıkar ortaya  zaten”

Ne oldu bilemesede içinde delice haykıran ses ona kaçmasını salık verirken, son bir kez daha haykırdı yaşadığına dair  umudunu kaybettiği arkadaşlarına, gelmeyen cevabın ardından hışımla Koaleyi çekerek karşı kıyıya yüzmeye başladı. Ardından gelip gelmediğini kontrol etmek için bir kez baktı, şükür ki geliyordu, delice attığı kulaçlar gölün sularını yararken eğlence adına  kısa sürede geçtikleri  ara daha büyümüş ve gitgide uzuyordu sanki.
Sonunda çabaları sonuç verip kıyıya ulaştıklarında nefes nefese kalmalarına aldırmadan ormana koşmaya başladılar.
 Koaley alamadığı cevaplara rağmen aşık olduğu bu kızı takip ediyor daha doğrusu tüm gücüyle buna çabalıyordu, Shena korkmuştu bunu anlıyordu ama o kadar dı işte, kendi ne bir şey görmüş nede duymuştu, yetenekleri  ormanın sık olmasından dolayı bir yere kadar hızlanmasına sebep olduğu içinde onu kaybetmeden takip edebiliyordu, yoksa Shenayı düz bir koşuda yakalamaya çalışmaktansa  ellleriyle tavşan avına çıkmayı tercih ederdi.
Gençler kısa sürede gölü arkalarında bırakıp kaçarken ormana ait olmayan ses kulaklarından ziyade ruhlarını titretmiş o korkuyla koşarken sorularına cevap vermeyen Shena nın bile durmasına sebep olmuş gözgöze geldiklerinde birbirlerinin  gözlerinde korkuyu görüp ardından koşularına devam etmişlerdi. Artık Koaleyde ardlarında bıraktıkları arkadaşları endişeli fikirler üretmeye başlamıştı.

Aslında avını ellerinden kaçırdığı için kızgın olsa da, korkularını pekiştirmek ve bir daha gelirken iki kere düşünmelerini sağlamak için duyurmuştu sesini. Kısa süreli heyecan yeterli gelmese de savunmasız yaratıklardan ne beklenir diye düşünüp çalılara sakladığıyla devam etmeye karar verdi. Aklından çeşitli işkence şekilleri geçerken çalılığı geçtiğini farketti, geri döndü bir daha baktı ama yoktu. Nafile  arayışları insanı bulmasını sağlamayınca ki kendi ayılmış olamazdı bu kadar kısa bir sürede, anladı ne olduğunu. Kayalıklara doğru dikti sarı gözlerini görmediği yaratığa seslendi ardından
”Tebrik ederim”
Kısa bir süre bekleyip devam etti cevap gelmeyince;
“Demek beslenme şeklin karışık, hediye kabul et,aklımdayken henüz canlıydı, tabii kendi  tercihin ” diyerek kendi bölgesi addettiği göl ile ormanın birleştiği kuzeydeki kayalıklara yöneldi, soğuk kahkahaları gitgide inleyen birinin sesine dönüşürken doğada o çok sesliliğine geri döndü.

Stam olan biteni izlemekten başka bir şey yapamasa da en azından bu küçük insanı kurtarmıştı. Neyseki  yaratık peşine düşmemiş, onu rahat bırakmaya karar vermişti, buna üzülse mi sevinse mi  bilemiyordu, Stam o katile nasıl görünüyorsa insanı parçalayacağına kanaat getirmiş hatta yemek için kaçırdığını düşünmüştü. Yaratık dese de diğer insanlardan çokta farklı olmayan görünüşü ile pekala karışabilirdi aralarına tabii o sarı gözleri haricinde, peki kendinin böyle bir şansı olacak mıydı acaba. İnsana baktı” derin uykunda gördüklerin hoş olmasa gerek” diye fısıldadı. Elinde kılıcı nöbete başladı, o yatatık geri dönüp kendinin olduğunu düşündüğünü almaya kalkabilirdi. 
 Sabah  ilk ışıklarıyla biraz kestirmeye karar veren Stam , girişin yanına kıvrıldı, umarım değersin genç insan diye söylenirken gözleri kapanıyordu. Manzaraya son bir kez göz attı, cennet burası olmalı  diye söylendi ve kapattı gözlerini.
Saem uyandı, vücudunun  çeşitli yerlerindeki  çürükler  kalkmaya çabalarken canını yakınca inlemekten alamadı kendini. Ne olduğunu tam anlayamasada birinin arkasından sarılıp sivri bir şey batırdığını bayılmadan o kısa sürede sürüklendiğini hatırlıyordu. Olabildiğince sessiz kalktı, ışık girişten geliyor olsa gerekti o tarafa yürüdü, aslında bu mağaraları biliyorlardı hepsi, tüm ikazlara rağmen bu mekanda  girip çıkmadıkları yer kalmamıştı. Hafif aksayarak çıkışa yaklaşırken dikkatliydi, yavaşça çıkışı görmek için kafasını uzattı. Stam uyanmış ve gencin gelebileceği tek yöne doğru bağdaş kurup beklemeye başlamıştı. İnlemelerinden ve sessiz olmaya çalıştığı belli olsada çıkardığı seslerden geldiğini anlamış en az tehdit oluşturacak şekilde karşılamaya karar vermiş beklerken, sonunda görünmüştü.Arkasından vuran  güneş ince tüyümsü saçlarını hafif esinti ile birlikte uçururken yüzü net görünmüyordu, kekeleyerek konuşan gencin oldukça korktuğu belliydi.  Kim olduğunu sormuştu. Bilemesede Stama  sorabileceği en zor soruydu. Güldü          “otur”  dedi.“Arkadaşların kaçtılar, yani iyiler, sana gelince şanslıymışsın ki benle karşılaştın”Sakin bekleyişin yanısıra kendine yaklaşmıyordu genç insan, sanki ona zarar vermek istese aralarındaki mesafe bir fark yaratıcakmış gibi.hafif tebessüm ederek devam etti.“size benzeyen ama sizin gibi olmayan bir ..” o yaratığa bir sıfat bulamadı önce sonra yaratığın iyi olduğuna karar verdi ve devam etti konuşmaya Stam.“Yaratık sizin peşinize düştü ama aranızda bir kız vardı” Genç  “Shena” dedi“evet  Shena diye seslendiğinizi duymuştum, göremesede nasıl bilmiyorum bir terslik olduğunu anlamış gibiydi, peşinde Bist varmış gibi kaçtılar.” “Bist ne “Doğru ya kendi bile yeni öğrenmişti o yaratıkları “ Tanımak istemeyeceğine emin ol”Biraz daha yaklaşan genç artık korkmuyor gibiydi “peki beni senmi kurtardın, öyleyse bile senden korktuğuna göre neden buraya saklandık orman varken” Stam artık alışmaya başladığı üzere tebessüm ederek cevap verdi.”Benden korktuğunu sanmıyorum nasıl desem beni kendi gibi sanıyor olsa gerek, hatta belki daha beter” son kelimeleri fısıldamıştı adeta Stam. “Peki şimdi gidebilirmiyim”Derken artık yüzünü net görebilecek kadar yaklaşmıştı, Stam saklamaya çalışmanın boşa olduğunu düşünürek kaldırdı eğik kafasını, gözgöze geldiler, belki konuştukları için o kadarda korkmaz diye düşünürken herhangi bir tuhaf belirti bile gelmedi gençten. Sadece yaraları bile yetmeliydi oysa. “gözlerin iyi görüyormu senin” Soruya şaşırmış görünen genç, “bana kartal göz dememelerinin tek sebebi o kaçan kızdır” dedi. Stam “peki o zaman kendini iyi hissediyorsan sessiz ve hızlı bir şekilde uzaklaştırıcam buradan seni” Kılıcını aldı ve çıkışa yöneldi Stam, çevreyi bir kontrol etmekte fayda vardı, sonuçta genç insan aksıyordu. Hızlı bir kaçış düşünülemezdi.“Şurada biraz meyva ile balık var, biraz ye sonrada şansımızı deneyelim bakalım” dedi ve çıktı.Yapması gereken çevreyi kontrol etmekken aklındaki insanın nasıl oluyorda yüzüne tepkisiz kaldığını düşünmekti. İçinde yeşeren kabul edilebilir olma umuduydu. Belki diyordu aralarına karışabilirim. Ama sonuçta yaşadığı şokun etkisinide hesaba katmak gerekiyordu. Nede olsa Stam kurtarıcısı idi hatta tek şansıydı insanın. Nazik olmak istemiş olmasıda olasıydı.Kafasında türlü düşüncelerle yürüyen Stam mağaradan ne kadart uzaklaştığının farkına varmamıştı. Taki göl kıyısına geldiğinde nerde olduğunu farketmişti.  Artık dönmeye karar vermişken onu gördü, bakıyor,  farkedilmekten rahatsız olmadığını özellikle belli etmeye çalışırcasına Stamı izliyordu. Kılıcını ilkel kınından çıkarırken gözünü ayırmadı bu soğuk yaratıktan. Aslında güzele yakın bir yakışıklılığı vardı. Gözleri sonradan eklenmiş gibi yüzüne aykırı duruyor, kapalı olsalar masum sayılabilecek ifadeye sahip çehreyi bir katilin yüzüne dönüştürüyorlardı. “Ne istiyorsun” diye bağırdı.Kafasını hafif eğen dahada dikkatli incelemeye çalışırcasına dizlerinin üstüne çöken yaratık  aslında konuşuyordu belliki,  ama Stamın duymasına imkan yoktu bu mesafeden, peki kimdi bu sürekli mırıltıların hedefi, tek değilmiydi yoksa bu yaratıktan diye aklına gelen düşünceyle delice arandı Stam bir an, doğal olarak herhangi bir hareket göremedi.  “Sen” dedi, kısa bir süre durup devam etti “Değişmişsin”Stam ne demekl istediğini anlamaya çalışırken mağaradan insanın sesi duyuldu, kısık olduğunu sandığı bir tonda fazla uzaklaştığını düşünmediği kurtarıcısına sesleniyordu. Yaratıktaki ani değişim o masum yüzün yalnızca bir maske olduğunu göstermek istercesine belirgindi. Hareketleri  ağır olsada kendine olan güveni tamdı belliki, soğuk ses bir kez daha duyuldu  Stama hitaben. “Bak sen kahvaltıya saklamışsın, yoksa arkadaşmı oldunuz, üzgünüm! hediyemi kullanmayacağın belli oldu onu geri alıyorum, sana gelince burda kalman ve bana kendini affettirmek adına ne yapacağını düşünmeni salık veririm.” Diyerek girişe yöneldi.Mesafe daha kısa görünsede kullanılabilir yol bakımından Stam avantajlıydı. Tereddüt etmeden koşmaya başladı, bir yandan da gence bağırıyor kendine doğru gelmesini istiyordu. Neyseki tahmin ettiğinden daha iyi durumda olsa gerek koşarak gelen insanla kısa sürede buluştular.  Durmadan göle doğru koşmaya başladılar. Ormana en kısa mesafe oradandı. Bir kez kendilerini attılarmı bulunmaları daha zor olurdu sık ağaçların arasında. Arkasına sık sık bakıyor çevresini kontrol ediyor insana yakın koşuyordu, Sonunda ağaçlarla aralarında bir kaç metre kalmıştıki durdurdu insanı. Kılıcı elinde önüne geçti, nefesini kontrol etmeye çalışırken, tahmin ettiği üzere ağaçların arasında göründü, önce o deli gibi bakan sarı gözler ardından silahsız görünen  çıplak elleri önünde belirdi.“Beni şaşırtıyorsun, hemde akşamdan sabaha bu üç etti” kafası konuşurken sağa sola doğru hareket ediyor,  ilk defa görmüşcesine inceleyerek konuşuyordu Stamı. “ Alışkanlık olmaya başladı sanırım, tebrik mi etsem yoksa cezamı kessem karar veremedim”Stam öfkeyle bağırdı. “Defol!.. Benden alacağın tek şey bu kılıçla açacağım yaralar olur, ne olduğunu bilmiyorum ama önümüzden çekilmessen yüce Nak adına seni hayvanlara yem yaparım”Stam konuşmaya başladığında yaratığın yüzündeki alaycı ifade Nak isminin telaffuz edilmesi ile aniden silinmişti, hatta korku sayılabilecek bir ifade bile yakalamıştı sanki.“Şimdi anlıyorum geceden sabaha bu ani değişimini” Sarfettiği sözler sırasında heyecendan mı yoksa bilerek mi yaptığını anlayamadığı ani hareketi Stamı harekete geçirmiş, hazır duran kılıcın soğuk metali yaratığın göğsüne girmişti. Acıdan ziyade şaşkın bir ifade ile”yine “dedi , ardındanda yıkıldı yeşilliklerin üstüne.Genç insan sevinmiş görünsede, sonuçta kazanmış görünüyorlardı, Stam yaratığın vücudundan kurtardığı kılıcında kan görmeyince  kaçmaları gerektiğini bilmekten ziyade içgüdüsel olarak hissetti. Bu her neyse ölmemişti. Ormanın içine doğru koşarken insanla, arkasına baktığında ayaktaydı. Oda onlara bakıyorsa da en azından  bıraktıkları yerdeydi.  Anlaşılan takip etmekten vazgeçmişti. Ya yarası ağırdı yada,.. işte onun ne olduğunu bilmiyordu. Sonuçta önce insan Stamı, sonrada Stam insanı izledi, arada dinlenmek için dursalarda yürümediler , koştular. Konuşmak için zaman olacaktı nasılsa ve de düşünmek için, Nakın savaşçılarından demişti sarı gözlü , ve o  değişim dediğide ne oluyorsa artık. Evi diyebileceğini düşündüğü cennet cehennem oluyordu az kalsın, yinede uzaklaşırken her adımla özleyeceğini biliyordu, sonuçta yeryüzünde ilk gördüğü yerdi, son olmayacağının bilinciyle devam etti. 


                               “”””””””””devam edecek”””””””””””

13 Ocak 2012 Cuma

GERÇEK VAMPİRLER

Milattan önce binli yıllara dayanan vampirizm efsanesi, günümüzün popüler kültürü ile yeniden hayatımızda önemli bir yer tutmaya başladı. Lakin vampirizm gün geçtikçe ve popüler kültürün etkisinde kaldıkça bozulmaya ve mutasyon geçirmeye başladı. CERN yardımları ve BSHG' nin araştırmaları ile gerçek vampirizm, dört yıl süren uzun ve bilimsel araştırmalar sonucunda bazı tanımlar kazandı. İşte bu araştırmalar ve sonuçları:


Öncelikle vampirler ölü değildir. VC17 virüsünün vücuttaki sindirim, sinir ve kas hücreleri üzerinde gerçekleştirdiği mutasyondan ortaya çıkmış bir hastalıktır vampirlik.

VC17 virüsünün oluşum zamanı milattan önceki yıllara dayanıyor, özellikle ortaçağ da Avrupa'da yaygınlaşan bu virüs, halk tarafından hastalıklı kişinin şeytan ele geçirmiş gibi görülmesine sebep olmuş ve abartılı vampir efsaneleri ortaya çıkmıştır.

Toplumda yanlış bilinen vampir özelliklerinden bazıları ve doğruları şunlardır:


- Vampirler güneş ışığına çıkabilir, güneş ışığına sadece alerjik boyutta duyarlılıkları vardır. Güneş ışığının vampir genli birine yapabileceği en büyük zarar deride dökülme veya kızarmalar ile nefes darlığı olacaktır.
- Sarımsak veya gümüşün vampirler üzerine herhangi bir etkisi yoktur.
- Pentagram ve diğer pagan işaretlerinden hoşlanmazlar. Pentagram bilindiği gibi bir pagan işaretidir ve kilise tarafından pagan dinine saldırı amacı ile pagan sembollerine şeytanı anlamlar yüklenmiştir. Vampirizm doğaya karşıt bir durum olduğundan, vampirler pentagramı asla kullanmazlar.
- Köpek dişleri dikkat çekici uzunlukta değildir.
- Tenleri soluk değildir. Her ırktan vampir olabilir ( siyahî ve Asyalı dâhil ).
- Ölümsüz değildirler, maksimum ömürleri 600 yıl, ortalama ise 120 yıldır.
- Temel besin kaynakları kandır ama yemekte yiyebilirler. Kan ihtiyaçlarını genellikle hayvanlardan temin ederler ayrıca hayvansal kanda yeterince şeker bulunmadığı için gerekli şeker miktarı için bolca tatlı içerikli besin tüketirler.



Şimdi de doğru bilinen vampir özelliklerine bakalım:

- Karanlıkta görme yetileri insanlara oranla çok daha fazladır.
- 5 duyu organları oldukça hassastır. Çok iyi koku alabilir, çok kısık sesleri bile duyabilir ve çok uzakları görebilirler.
- Saf kan olanları altıncı hisse sahiptir. Buradaki altıncı his, karşısında bulunan insanın düşüncelerini ve duygularını hissetmektir.
- Fiziksel güçleri insanlara göre daha fazladır.
- Yaraları hızla iyileşebilir, yüksek rejenerasyona sahiptirler.


Vampirler kan ile nasıl beslenir ve nasıl daha güçlüdürler?

VC17 vücuda girdiği anda ilk olarak mide genlerinde değişime yol açar. Kısa bir süre içinde mide kan ile diğer maddeleri kolayca ayırt etmeye ve kanı direk olarak sindirmeden bağırsaklara göndermeye başlar. Mutasyona uğramış bağırsaklar ise gelen kanı hiç bir oynama yapmadan direk olarak vücuda verir. Yüzde yüz alınan kanın vücuda katkısı ile kişi yüksek miktarda enerjiye sahip olur. İnsanlarda alınan besinin çok çok küçük bir kısmı ancak kana dönüştürülebilir.
Vampir vücudunda serbestçe gezen iyonik kan sayesinde, kişi yüksek miktarda rejenerasyon yeteneğine sahip olur. Normal bir insanda 3 günde iyileşecek bir yara vampirde 5-6 saat sürer.
Kaslarda meydana gelen değişimle, laktik asit sentezi çok büyük oranda durur ve kişinin yorulma isteği azalır, kaslardaki sınır varyansının da kalkması ile kişi ortalama bir insandan dört ila 7 katlık bir güç fazlalığına sahip olur.


Vampirleri nasıl ayırt edebiliriz?

- Güneş ışığını sevmezler, zorunlu olmadıkça gün içerisinde dışarıda dolaşmazlar ya da gölge alanları tercih ederler.

- Karanlıktan hoşlanırlar, özellikle florasan ışıktan nefret ederler.

- Gündüz uyumayı, gece yaşamayı tercih ederler.

- Gündelik işlere ve yaşam tarzına ilgili değildirler.

- Bol miktarda tatlı besin tüketirler.

- Akan kan gördüklerinde tepkileri farklılaşır.

- Kana olan tutkuları nedeniyle sıklıkla dillerini ve dudaklarını dişleri ile kanatırlar, dudaklarında soyulmalar görülebilir.

- Kendilerinin bir yeri kanadığında mutlaka kanı az miktarda da olsa emerler.

- Gündüz ile gece arasında büyük karakter farklılığına sahiptirler. Gündüzleri oldukça sessiz, sakin ve asosyal görünen vampir, geceleri tam tersi özellikler kazanır.

- Yaşam tarzları oldukça farklıdır bu yüzden onların hakkında özel bir soru sorduğunuzda bu sorulardan kaçış eğilimi gösterebilirler.

- Birçoğu geleneksel toplantılara uyum sağlamak amacıyla az miktarda Latince bilmektedir.

- Herhangi bir politik görüşün veya dinin aşırı fanatiği değillerdir.

- Cinsel istekleri fazladır. Cinsel ilişkileri kan beslenmesi ve geleneksel olarak iki şekilde olur. İlişki sırasında, doğal tepki nedeni ile ısırma, kanatma veya emme, ve bunun gibi alışılmadık davranışlar sergileyebilirler.

- Hayvanlar ile araları çok kötüdür, hemen hemen bütün hayvanlardan nefret ederler. Özellikle kedi, köpek, fare, kuş ve böceklerden hoşlanmazlar.

- Vücutlarında güneş etkisiyle oluşan kızarmalar veya dökülmeler görülebilir. Bu genelde güneşe maruz kalan yüz bölgesinde, yanaklarda, alında ve ağız çevresinde olmaktadır.

- Göz bebekleri genellikle koyu tonlara sahiptir (koyu mavi, kahverengi, siyahımsı ve yeşil ). Ayrıca melez vampirlerin göz çevrelerinde sarılıklar görülebilir.

- Safkan vampirlerin saçları gençken beyazlamış olabilir.

- İnsanların gözlerine direk bakmaktan hoşlanmazlar, gözlerini sık sık kaçırabilirler, bunun nedeni ise gözlerin vampiri kan için teşvik etmesidir. Ayrıca bu nedenle aynaya bakmaktan da hoşlanmazlar.

- Çoğu vampir şiddet dolu yapısını bastırmak için klasik veya yavaş senfonik müzik dinlemektedir. Sanılanın aksine vampirler siyah giyinerek, death metal dinleyen ve kendinden geçen tipler değillerdir.

- Sudan hoşlanmazlar.

- Kesinlikle kol saati veya künye takmazlar. Metalik yapi, VC17 etkisindeki deriye zarar vermektedir. Deri bileklikler ise sorun teşkil etmemektedir.

- Loş ışık hariç her türlü ışıktan nefret ederler, özellikle tam üstlerinde duran ışık oldukça rahatsız edicidir.

- Altıncı hisleri gelişmiş olduğundan çevreleriyle ilgilidirler, bir vampiri bir çok kez size bakarken yakalayabilirsiniz.

- Hız ve güç olarak insandan üstündürler.

- Zeka ve bilgi düzeyleri ise yaşları ile orantılıdır.

- Bir vampir asla vampir olduğunu söylemez, bu konu katı kurallarla yasaklanmıştır.

- Hastalıkları çok kısa sürer, yaraları çabuk iyileşir.

- Soğuğa dayanıklı fakat sıcağa oldukça hassastırlar.

- Sanılanın aksine sürekli koyu tonlarını tercih eden, sert imajlı ve sessiz değildirler. Her davranışa sahip vampir olabilir. Unutulmaması gereken vampirizm bir yaşam biçimi değil, bir hastalıktır.

- Hayal güçleri aşırı biçimde geniştir.

- En açık üç vampir hareketini sık sık yaparlar. Birincisi iki elin başparmaklarının eller bitişikken aynı anda burna yaklaştırılması. Bu davranış kana olan isteği azaltmaktadır. İkinci davranış ise, kulakların oynatılmasıdır. Bu davranış istemsizdir, amacı yoktur. Üçüncü davranış, dilin dişlere sürtülmesidir. Bir vampirin dişleri genetik yapısından dolayı kanla maruz kalmadığı sürece acımaktadır.

- Perdeleme sistemine sahiptir. Bir vampir perdeleme yaptığında ( genellikle güneşli havalarda gözlerini korumak için yapar ) etrafında sadece gideceği yer kadarki bir kısma odaklanır. Bu da tanıdığı biri yanından geçse bile farketmemesine neden olur. Ancak perdeleme yokken vampirlerin göz bebekleri sürekli hareket eder ve bütün çevreye göz gezdirir ve onların hislerini algılar.

- Vampirlerin yürüyüşleri insanlardan biraz farklıdır. Bacak kaslarının yapısındaki farklılık nedeni ile biraz daha uzun ve eğik adamlar atarlar.


Günümüzde Durumlar

Vampirler varlıklarını ortaya çıkarmamak gayretindirler, tahmin edilebileceği gibi bu durum büyük bir kargaşa ve kaosa neden olabilecektir. Genellikle zengin veya orta halli olarak yaşayan vampirler kan ihtiyaçlarını özel olarak kurulan şirketler tarafından hayvanlardan elde etmektedir. Ancak insan kanıyla beslenen vampirler de vardır. Bu tür vampirler, vampir konseyi tarafından aranır ve gerekli görüldüğünde öldürülür. İnsan kanıyla beslenen vampirlerin fark edilmesi çok daha kolaydır çünkü gözlerinde kırmızı bölgeler oluşmuştur ve tırnak etleri kıpkırmızıdır.


Yönetenler Biliyor

Bir çok ünlü üniversitenin araştırmasına ve kanıtlar sunmasına rağmen, vampirizm olayı saklı tutulmaktadır. Amerikan hükümetinin sadece 2009'da Amerikan hastanelerinde kaybolan tonlarca serumun soruşturmasını nedensiz olarak durdurması, hükümetlerin vampirizm virüsü ile panik olmaması için, özel olarak ilgilendiğini göstermektedir. Hayvansal kan ile beslenen vampirler sorun teşkil etmemekte ancak hala kan ile beslenen vahşi vampirler, vampirizmin öğrenilmesi halinde büyük bir kargaşaya neden olabilecektir. Yale University'e göre dünyadaki toplam vampir sayısı hayvansal olanlar 12000, vahşi olanlar ise tam sayısı bilinmemekle birlikte 700 olmak üzere, yaklaşık 13000 civarındadır.

Sahtekârlık

Gençler arasında yaygınlaşan sahte vampirim akımının ise özentilik ve psikolojik hastalık olduğu belirtilmiştir. Öncelikle VC17 taşımayan biri vampir olamaz, ikinci olarak da bu gençlerin eylemleri sırasında yere çizdikleri pentagram ve tapınma şekilleri gerçek vampirizme terstir. Ayrıca belirilmesi gereken son nokta şudur ki; sık olmasa da her milletten ve dinden vampir olabilir.